Aşk Büyüsü

Aşk büyüleri, hemen her kültürde ve her çağda var olagelmiştir. Antik Çağ’da, aşk için yapılan büyülere, literatürde, arkeolojik malzeme üzerinde ve çok büyük oranda papirüslerde rastlarız. Yazında, Homeros’dan başlayıp erken Hıristiyan yazılarına kadar her dönemde karşımıza çıkarlar. Örneğin İlyada’da, Afrodit’in, başka bir amaçla Hera’ya verdiği sihirli kemeri, Hera kocası Zeus’u baştan çıkarmak için kullanır. Sirenlerin şarkısı, kurbanlarını baştan çıkarmak için yaptıkları erotik bir büyüdür. Erken dönem yazarlarından Hesiodos, Sappho, Pindaros, Sophokles, Euripides gibi yazarlarda da aşk büyülerine ilişkin kanıtlara rastlarız.

Yunan büyü papirüsleri Mısır’da bulunmuştur. Ancak bu durum, aşk büyüsü olgusunun Mısır’a özgü olduğu anlamına gelmez. Bu papirüslerin Mısır’da bulunmasının asıl nedeni, bölgenin iklim koşulları sayesinde korunmuş ve günümüze ulaşmış olmasıdır. Nitekim paralel örneklerine, metal tabletler ve değerli taşlar üzerinde, Atina, Kıbrıs, Roma, Afganistan, Suriye, Sicilya, Kartaca, Beyrut ve daha birçok yerde de rastlanır. Bu örnekler, büyü el kitaplarındaki reçetelerin metal tabletler üzerine kopyalanmış halleridir. Yine de Yunan kültürüne ait aşk büyülerinin kökenini çok eski devirlerden ve Yunanistan’a çok uzak diyarlardan aldığını söylemek yanlış olmaz.

Mezopotamya’ya ait, M.Ö. 2. bin sonlarından itibaren çivi yazılı belgelerde karşımıza çıkan büyüler, Yunan kültüründeki inanışların atasıdır. Yakın Doğu ve Yunan kültürleri arasında Bronz Çağı’nda başlayan ve M.Ö. 8. yüzyılda zirveye ulaşan kültürel bir etkileşim vardır. Yunan Rönesansı olarak adlandırılan bu yüzyılda, kaynağını doğudan alan, anıtsal tapınakların inşası ya da alfabenin kullanılmaya başlanması gibi büyük gelişimler yaşanmıştır. Dinsel anlamda da doğudan batıya çok şey geçmiştir. Tütsü yakmak, arınma ritüelleri, hayvanların karaciğerlerine bakarak kehanette bulunmak (hepatoskopi) ve tapınakların temelini atarken sunu yapılması gibi gelenekler hep Yakın Doğu’dan alınmıştır.

Aşk büyülerinin de bir kısmı çok erken bir tarihte Mezopotamya ya da Akdeniz’in doğusundan Yunan topraklarına geçmiş olmalıdır. Ama bu kültürel geçişler çok hızlı bir şekilde Yunan kültürünün bir parçası olmuştur. Bu yüzden Yunanlılar, tütsü yakarken ya da bir kurban hayvanının bağırsaklarına bakarak geleceği görmeye çalışırken, kendilerini tuhaf bir oryantal ritüeli taklit eder şekilde görmüyorlardı. Yani tüm bu gelenekler Yakın Doğu kültürlerinden alınmış olsa da bunu yapan Yunanlılar için artık bir Yunan geleneği haline gelmişti. Bunlar İslami usullere göre tercüme edilmiş ve ritüelleri günümüze kadar gelmektedir.